Birbirine benze konular olan ancak nitelik açısından farklılıklar içeren İslam Hukuku ve toplumsal sözleşme kavramları detaylı bir şekilde irdelendiğinde birinin yazılı bir anayasa olma özelliğine sahip olduğunu ve dini temeller üzerine oturduğu diğerinin ise yazılı olmayan ancak bireylerin ortak paydalarında yer alan kurallar bütünü olduğu görülecektir. İslam hukuku, kuran ve sünnet kavramlarına dayalı olarak geliştirilen ve 622 yılında Medine anayasası olarak doğan, günümüze kadar değişen dünya ile birlikte farklılaşarak ihtiyaçlara göre şekillenen ve temel olarak sadece kuran, sünnet, kıyas ve icma’nın yer aldığı bir yazılı yasalar bütünüdür. Uygulanması gereken kurallar uygulanmadığında sert tedbirler içerdiği için toplumsal sözleşmeden ayrılmaktadır.
Bir arada yaşayan insanların refah ve huzur içinde yaşamalarını sağlamak, yaşamlarını bir arada sürdürmelerine katkı sağlamak için oluşturulan ve iradi bir şekilde herkesin rızası ile meydana gelen toplumsal sözleşme hem yazılı değildir hem de sert tedbirler içermez. Dünyanın farklılaşmasına göre değişen kurallara sahip olan toplumsal sözleşme kavramı aynı zamanda insanların birbirine olan saygısının artmasını sağlayan ve insanları birbirine yakınlaştıran kavramlardır. Bu nedenle islam hukukundan yarılan ve islam hukukuna göre daha yumuşak kuralların yer aldığı sözleşme de devlet ve iktidar sadece sözleşmenin bir paydaşı ve bir birey kadar hakkı olan parçasıdır. İslam hukukunda ise devlet hukuku uygulamakla yükümlü olan, uygulatılmasını sağlayan kişilerdir.